Selamün aleyküm kardeşlerim.
Bazen kendi kendimize sormuyor muyuz:
Bir Müslüman olarak kalbimiz neden bu kadar endişeleniyor?
Her şey yerli yerinde gibi görünürken, içimizdeki bu daralma nereden geliyor?
Demek ki mesele sadece yaşadıklarımızda değil, kalbimizin neye bağlandığında…
Kalp dünyaya fazla yaslandığında yorulmuyor mu?
Bugün sevindiren bir şeyin yarın üzebileceğini en iyi kalp bilmiyor mu?
Güven vermeyen bir yere bağlanan kalbin huzursuz olması doğal değil mi?
Kalp bir dayanak isterken, geçici olana tutunursa sarsılmaz mı?
Belki de bu endişe bir eksiklik değil, bir hatırlatma değil mi?
Kalbe “asıl yurdun burası değil” diyen sessiz bir çağrı…
Resûlullah şöyle buyurmuyor mu:“Dikkat edin! Vücutta bir et parçası vardır; o düzgün olursa bütün beden düzgün olur.”
O hâlde kalpteki karışıklık, hayata dağılmaz mı?
Peki ya kalbi daraltan günahlar? İçte hissedilen o ağırlık, bir uyarı değil mi?
Bazen bu endişenin sebebi, kalpte biriken hatalardır. Bu daralma bir kararma değil, bir arınma isteğidir.
Efendimiz in şu sözü bunu anlatmıyor mu: “Kul bir günah işlediğinde kalbinde bir leke oluşur; tövbe ederse kalbi temizlenir.”
Rızık ve gelecek kaygısı da kalbin yüklerinden biridir.
Rızık ve gelecek için bu kadar kaygılanmak kalbe iyi mi geliyor?
Rızkı veren Allah değil mi?
Yarın O’nun ilmindeyken, kalp neden bu yükü taşımaya çalışıyor?
Oysa rızık zamanını şaşmaz, nasip yerini bulur.
Yarın ise kulun kontrolünde değil, Allah’ın ilmindedir.
Kalp bunları taşımaya çalıştıkça ağırlaşır; Allah’a bıraktıkça hafifler.
Resûlullah buyurmuyor mu: “Kim bütün kaygısını ahiret yaparsa, Allah onun dünya işlerini de düzene koyar.”
Belki de mesele, kalbin yönünü yeniden ayarlamakta…
Endişe tamamen susar mı bilinmez. Ama dua ile hafiflemez mi?
Zikirle durulmaz mı? Teslimiyetle sükûna ermez mi?
Çünkü kalpler, ancak Allah’ı andığında
gerçek huzuru bulmaz mı?
Hayırlı sabahlar.
Allah kalplerimizi Kendisine yakın, dünyaya ölçülü eylesin.
Allah kalplerimize ferahlık, gönüllerimize sekînet versin.