İnsanı tanıyınca anlıyorsunuz ki, art niyet taşımadan bakarsak gerçekten çok güzel bir malzeme.
İnsanları oldukları gibi kabul edersek, mutlaka eğlenceli yanlarını da keşfederiz.
Aziz Nesin’in bir şiirinde der ya: “Sen ağaçların aptalını, ben insanların…”
İşte oradaki badem ağacı gibi, ben de çoğu zaman havanın oyununa gelirim.
Evden güneşli havada çıkarım, dönüşte donarak gelirim.
Özellikle sonbahardan itibaren hep böyledir.
Abartmıyorum, her seferinde aynısını yaşarım.
Otobüs geldiğinde ellerim öyle donar ki, zorlukla atarım kendimi içine.
Geçenlerde yine aynı durum oldu.
Evime yakın olan durağa değil, başka bir otobüse binip mahalleye kadar gitmek, oradan yürümek istedim.
Otobüs öğrencilerle doluydu; kahkahalar, konuşmalar, gürültüler…
İkinci durakta biri inince onun yerine oturdum.
Karşımda bir bayan vardı, arka koltukta Afrikalı bir genç oturuyordu.
Yanında yirmili yaşlarda bir öğrenci kız vardı; yüzünde yorgun bir ifade.
Üçüncü durakta yaşlı bir kadın bastonuyla otobüse bindi.
Yanımıza doğru gelirken onu yer vermek için kalkmak isteyip hazırlandım ama eliyle “otur” işareti yaptı.
Bastonuyla yanımdaki dağınık oturan çocuğu dürttü, tek kelime etmeden “kalk” dedi.
Genç şaşkınlıkla baktı, yüzünde “ne oluyoruz ya?” ifadesi…
Hatta ağzından da öyle bir şeyler dökülür gibi oldu.
Daha cümlesini tamamlamadan yaşlı kadın bastonunu kaldırıp eliyle “sus” işareti yaptı.
Sanki bütün otobüsün hakimi oydu!
O an çocuğun hali görülmeye değerdi
Otobüsteki biz yolcular da, sanki gizli bir tiyatro sahnesine şahit oluyorduk.
Kendi kendime güldüm: “Hoş geldin Selimler’in Fadime…” dedim içimden.
Anneannem olur kendisi 🙂
Demek ki hâlâ en etkili sessizlik, yaşlı bir kadının tek işareti olabiliyormuş.
Bir bakış, bir el hareketi, bütün gençliğin gürültüsünden daha baskın çıkabiliyor bugün halâ:)
Bizim rahmetli anneannem de böyleydi; çoğu şeyi konuşmadan, sadece hal ve tavırla anlatırdı.
Ne zaman kuzenlerimle ya da başka çocuklarla bir arada olsak, ortada ufak bir yaramazlık olsa, önce
gözlerini bana dikerdi.
Sanki “Hakime mi yaptı?” der gibi gözleriyle sorardı.
O bakış her şeyi anlatırdı. Konuşmasına gerek yoktu.
Kimin yaptığını çok geçmeden anlardı, sonra gözlerini yaramazlığı yapanın üstüne sabitlerdi.
İşte o bakış… bir kelimeye bile gerek bırakmazdı; yeter de artardı bile bizlere:)
Nedense hep önce bana bakılırdı.
Belki de ailedeki “ayrık otunu” ben olduğum için…Olabilir:)
Anneannemin gözünde yaramazlık varsa, ilk şüpheli bendim.
Ama bilirdim ki onun gözünde ben farklıydım.
Anneannem babamı sevmezdi.
Bugün düşünüyorum da, belki de haklı sebepleri vardı.
Ama çocuk aklıyla insan bunları bilemez.
Çocuğun gözünde baba, kim olursa olsun, ne yaparsa yapsın kahramandır.
Hak etse de etmese de, her çocuk babasına hayran bakar.
Benim için de öyleydi.
Babamın zor yanlarını görecek yaşta değildim, sadece sevgisini görmek isterdim.
Onu korumak, üzülmediğini bilmek isterdim.
Anneannemin sert bakışlarıyla babamı kırdığını hissettiğimde, içimden taşan şey öfke değil, babamı sarıp sarmalama arzusu olurdu.
Çünkü çocuk gözünde baba, daima en güçlü, en güvenilir olandır; ne olursa olsun.
Hayat işte… Bir otobüs yolculuğunda bile geçmişten bugüne nice hatıra düşüyor insanın aklına.
Anneannemin bakışları, babamın sessizliği, çocukluğumun o ince duyguları…
Hepsi birer iz bırakmış içimde.
Bugün dönüp baktığımda, haklı sebepler, haksız kırgınlıklar birbirine karışıyor.
Ama kalbimde hâlâ tek bir dilek var:
Allah hepsine rahmet eylesin.🤲🌹 🌿
Yaşlılar böyledir işte.
Hangi diyarda, hangi otobüste, hangi evde olurlarsa olsunlar; aynı bilgiçlik , aynı sessiz ders, aynı güçlü bakış…
Bazen tek bir söz etmeden, koca bir hayatı öğretirler.
Gençler belli ki tecrübesizdi, anneden babadan veya öğretmenden terbiyeyi tam görememişlerdi.
Ama yaşlı kadın farklı bir dille, sessizce dersini vermiş oldu.
Hayat da zaten böyle öğrenilmiyor mu?
Bazen otobüste bile sus pus kalıyor insan.
Dördüncü durakta Faslı bir kadın bindi.
Başörtüsünü yüzünün kenarına sıkıştırmış, kulağında telefonla konuşuyordu.
Arkaya geçti, yanımdaki yer boşalınca oturdu.
Açıkçası rahatsız edici değildi; sakince konuşuyordu.
Öyle ki dikkatlice dinlerseniz, adeta kısık sesli bir Fas radyosu gibiydi.
Konuşmalar arasında bir şeyler dinliyor gibiydi, sohbet havasında.
Beşinci durağa geldiğimizde fark ettim ki, arka koltuktaki Afrikalı genç uyumuş, yanımdaki kız da gözlerini kapamıştı
Sanki Faslı kadının sakin sesi onların uykusunu çağırmış gibiydi.
Arkadaki yaşlı kadına bakmaya cesaret edemedim,
o anda bu yazının içime doğacağını bilmiyordum.
Selam ve dua ile kalin 🙂