Elini Taşın Altına Koymak

Bir padişah, günlerden bir gün sarayın yoluna kocaman bir taş koydurur.

Ardından sarayın penceresinden, merakla izlemeye başlar:

“Bakalım bu taşın karşısında kim ne yapacak?”

Önce vezir gelir. Taşa bakar, söylenir:

“Böyle taşlar için bir kadro kurulmalı!”

Ama taşı kaldırmaz, geçip gider.

Ardından komutan çıkar gelir.

Taşı görünce öfkelenir:

“Bunu buraya koyanı cezalandırmalı!”
Ama o da taşı yerinden oynatmadan geçip gider.

Sonra şair uğrar. Taşa uzun uzun bakar:

“Ne güzel taş!” der, birkaç mısra söyler, yoluna devam eder.

En sonunda köylü gelir. Sırtında ağır küfesi vardır.

Taşı görünce içini çekip: “Yaa Bismillah!” der.

Küfesini indirir, elleriyle taşın altına girer.

Zorlanır, ter döker, ama yılmaz.

Sonunda taşı  kenara çekmeyi başarır.

O anda, taşın altından bir kese çıkar.

Kese altın doludur. Üzerinde bir not vardır:

“Bu altınlar, elini taşın altına koyanlar içindir.”

Hikâyenin özünde büyük bir ders gizlidir: Söylenmek kolaydır, çözüm üretmek zordur.

Şikâyet etmek kolaydır, sorumluluk almak cesaret ister.

İnsan ilişkilerinde de durum böyledir.

Bir ailede, bir toplumda, bir ülkede huzur istiyorsak; sevgiyi, saygıyı, güveni ayakta tutmak istiyorsak,

herkes elini taşın altına koymalıdır.

Çünkü tek taraflı çabalar sonuç vermez.

Sevgi gösterirsen sevgi bulursun, saygı gösterirsen saygı kazanırsın.

Edep ve haya, insana en çok yakışan ziynettir.

Edepli insan kırmaz, incitmez; utanır, haya eder.

Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor:“Utanmadıktan sonra dilediğini yap.”

Bugünse maalesef edepsizlik cesaret, edep ise safiyet zannediliyor.

Yunus Emre’nin şu sözü bu çağda ne kadar da kıymetli:“İncinsen de incitme.”

Ama edebinden susan, edepten habersizler tarafından “ben susturdum” sanılıyor.

İşte tam da burada, insanın Rabbine olan takvası ölçülüyor.

Ne yazık ki bugün hayatımızın merkezine kavga, münakaşa ve çıkar çatışmaları yerleşti.

Sabah haberlerinde kadına şiddet, akşam dizilerinde aileyi yıkan senaryolar izliyoruz.

Güven duygusu sarsılmış, annelerimiz reyting uğruna itibarsızlaştırılmış.

Oysa biz, “Muhammedu’l-Emîn”in ümmetiyiz.

Güvenilirliğiyle tanınan bir Peygamberin…

Düşünün, arabada unutulan bir parayı sahibine teslim eden kişi bugün “örnek insan” diye haber oluyor.

Halbuki doğruluk, olması gerekendi.

Unutmayalım ki güven kayboldu mu geri gelmez.

Sevgi de öyle.

Kaybolunca yerine konulmaz.

Para, mal, mülk bulunur; ama kırılan kalpler, yitirilen güven bir daha kolay kolay onarılamaz.

Rabbimiz Kur’an’da şöyle buyuruyor:

“Zamana yemin olsun ki, insan gerçekten hüsran içindedir. Ancak iman edenler, salih ameller işleyenler,

birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (el-Asr, 103/1-3)

Kurtuluş; söylenmekte, kırıp dökmekte değil; birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edebilmekte gizlidir.

İşte bu yüzden, hayatın her alanında elini taşın altına koymak gerek.

Sevgi için, saygı için, güven için…

Çünkü taşın altına elini koyan, sonunda mutlaka bir hazine bulur.

Selam ve dua ile 

  • Related Posts

    Her Kelime Bir Tohumdur: Ne Ekeceksin?

    Read more

    Yorgunsan dur biraz,

    Read more

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir