“Bilmediğini sormaktan utanma; âlim ise bir meseleyi çözemeyeceğini gördüğünde ‘En
iyisini Allah-u Teâlâ bilir’ demekten çekinmesin.”
“Bilmezlikte utanılacak bir şey yok: bilmeyen, bilmediğini sorarak öğrenmeli.
Bilgin ise karmaşık bir meseleyle karşılaştığında tevazu gösterip ‘En iyisini Allah-u Teâlâ bilir’ demekten kaçınmamalıdır.”
“Bilmiyorsan soru sormak utanılacak bir şey değil.
Çok bilenler bile bazen ‘En iyisini Allah bilir’ diyerek doğruyu aramaktan vazgeçmez.”
Bazen insan bir şeyi bilmediğinde içine kapanıyor, sormaktan çekiniyor.
“Acaba ayıp mı olur, bana cahil mi derler?” diye düşünüyor.
Halbuki bu çok yanlış bir düşünce.
Asıl güzel olan şey, bilmediğini sorabilmektir.
Çünkü sormak öğrenmenin kapısıdır.
İnsan sorarak büyür, sorarak öğrenir.
Hiç kimse her şeyi bilerek doğmaz.
Bir düşün: Çocukken konuşmayı, yürümeyi, yemek yemeyi bile sorarak, görerek, sorularla öğrendik.
Eğer o zaman “Ben sorarsam ayıp olur” deseydik, hiçbir şey öğrenemezdik. Degilmi ama ?:)
Demek ki bilmediğini sormaktan utanmak değil, sormamaktan utanmak lazım.
Öte yandan çok bilen, okumuş, tecrübeli bir insan için de ayrı bir imtihan vardır.
O da şudur: Her şeyi bileceğini sanmamak.
Çünkü insan ne kadar okursa okusun, ne kadar ilim sahibi olursa olsun, mutlaka bilmediği şeyler olur.
O zaman da “Bunu ben bilmiyorum, en doğrusunu Allah bilir” diyebilmek, aslında gerçek ilmin ve tevazunun işaretidir.
Düşünsene, doktor bile bazen hastalığın sebebini hemen bulamayabiliyor.
Hoca bile bazen bir sorunun cevabını araştırmak zorunda kalıyor.
Bir âlimin, bir profesörün, bir ustanın “Ben bilmiyorum” demesi onun küçüklüğü değil, büyüklüğüdür.
Çünkü gerçeği kabul ediyor, sınırını biliyor.
İşte bu, insanı daha güvenilir yapar.
Kısacası bu söz bize iki büyük ders veriyor:
Birincisi, bilmeyen sorarak öğrenmeli; bunda utanacak hiçbir şey yok.
İkincisi, bilen de her şeyi bilemeyeceğini kabul etmeli ve tevazuyla
“En doğrusunu Allah bilir” demeli.
Aslında bu, hayatın her alanında geçerli.
Aile içinde, okulda, işte, arkadaş ortamında…
Sorularımızla öğrenir, tevazumuzla değer kazanırız.
Böylece hem cehaletten kurtuluruz, hem de kibirden.
Selam ve duaile