Kimiz biz? Birbirine üstünlük taslayan,

Gel hele gel kardeşim… Otur şöyle, dertleşelim biraz.

Ne nasihat vermeye geldim, ne de ahkâm kesmeye.

Ben de senin gibiyim —unutan, yorulan, bazen dünyaya fazla bağlanan bir insanım.

Ama arada bir durup birbirimize “ne oluyor bize?” demek lazım, değil mi?

Gel hele… Bir düşünelim birlikte: Ben sana nasihat etmeye değil, kendime de hatırlatmaya geldim.

Çünkü ne sen farklısın benden, ne ben senden.

Aynı topraktan geldik, aynı toprağa döneceğiz.

Bir fark varsa, o da kimin ne kadar unuttuğunda…

Bir duralım.Gerçekten… kimiz biz?

Sabah kalkıp yüzümüzü yıkıyoruz ama vicdanımızı hiç yıkamıyoruz.

Aynaya bakıyoruz ama kalbimizin karardığını görmüyoruz.

Biz kimiz? Bir avuç topraktan yaratıldık, ama şimdi toprağı hor görüyoruz.

Gökyüzüyle aynı nefesi soluyoruz, ama hâlâ “ben” demekten vazgeçmiyoruz.

Unutuyoruz: Biz toprak kokan varlıklarız —bir gün o toprağın altına dönmeyi unutan toprak çocuklarıyız.

Ne sanıyoruz kendimizi? Bir lokmayı boğazımıza indiren Allah’tan habersiz,

ama tabağın süsüne takılan mahlûklar mıyız?

Bir nefes alıyoruz, sanki oksijeni biz icat ettik!

Bir söz söylüyoruz, sanki dili biz yarattık!

Kimiz biz? Birbirine üstünlük taslayan,

aynı mezar taşının altında eşitleneceğini bile bile kibirlenen insanlar.

Birimiz padişah olsak ne yazar, birimiz dilenci…

Sonuç aynı: Bir avuç toprak, bir sessizlik, bir hesap günü.

Bakıyoruz dünyaya: Kimi şöhretin peşinde, kimi paranın, kimi gücün…

Ama ne hikmetse, hiç kimse huzurun peşinde değil.

Zengin daha çok zengin olmak, fakir zenginin yerini almak derdinde.

Alimler konuşuyor, kalpler susuyor.

Söz çoğaldıkça hikmet azalıyor. Bilgi artıyor, ama irfan yok oluyor.

Biz kimiz?

Bir çiçeğin rengini bile veremeyen, ama evrene hükmetmek isteyen yaratıklar mıyız?

Bir karıncayı bile diriltemeyen, ama ölümsüzlük hayali kuran?

Sabahtan akşama kadar “ben” diyen, ama aslında her an yok olmaya yaklaşan?

Biz toprağı çiğniyoruz, ama toprak bizi bekliyor. Göğe bakıyoruz, ama o gök bir gün üzerimize kapanacak.

“Zaman bizim” diyoruz, ama zaman her saniye bizi tüketiyor.

Ve hâlâ anlamıyoruz: Aslında hiç bir şeye sahip değiliz.

Unutmayalım: Bizim olmayan nefesle övünmek ne garip değil mi?

Yarın sabah uyanacağımızın garantisi yok,

ama yine de sanki ebedîymişiz gibi planlar yapıyoruz.

Ne acı…

Kendi sonunu bile bile hâlâ kibirle yürüyen bir insanlık olduk.

Şimdi duralım bir an. Kendimize, hepimize soralım:

Kimiz biz? Neyin peşindeyiz? Ve gerçekten nereye gidiyoruz?

Ama bir yağmur yağsın, yollar tıklansın, hemen çaresiz kalıyoruz.

Bir mikrop girsin vücuda, bütün “ben güçlüyüm” lafları unutuluyor.

Bir toz zerresi bile alt üst ediyor bizi,

Bak kardeşim, biz öyle bir hale geldik ki, artık “şükür” bile lüks olmuş.

Sofraya oturuyoruz, dua etmeyi unutuyoruz.

Gözümüzü açıyoruz, nefes alıyoruz, ama o nefesi kim verdi diye hiç düşünmüyoruz.

Bir nefes — sadece bir nefes… Alamazsan, ne malın kalır, ne makamın.

Bak çevrene:

Kimi koltuk derdinde, kimi vitrin derdinde, kimi “ben haklıyım” derdinde.

Ama kimse “ben neredeyim?” demiyor. Herkes konuşuyor, kimse dinlemiyor.

Kalpler tıkalı, gönüller paslı. Bir yandan “İman ettik” diyoruz,

öte yandan her işte Allah’ı unutuyoruz.

Bu nasıl teslimiyet?

Şimdi diyeceksin ki: “E ne yapalım?”

Vallahi, çözüm çok büyük değil; tam tersi, çok küçük.

Bir secde mesela… Bir “estağfirullah”… Bir “elhamdülillah” demek bile yeniden diriltir insanı.

Çünkü Allah’a yaklaşmak için kilometrelerce yürümek gerekmez,

sadece bir adım içeriye — kalbinin içine.

Unutma kardeşim:

Biz bu dünyaya kalıcı değil, şahit olmaya geldik.

Şahit olacağız; iyiliğe, kötülüğe, imana, nankörlüğe.

Ama sonunda herkes kendi şahidinin karşısına çıkacak.

O zaman ne mal kurtarır, ne çevre, ne bahane.

Sadece kalbin ne kadar temizse, o kadar huzurlu olacaksın.

O yüzden diyorum ki: Gel, biraz yavaşlayalım.

Kendimize soralım: “Biz ne olduk böyle?”

Birbirimizi yargılamadan, sadece kendimizi fark edelim.

Belki o zaman gerçekten yaşarız.

Belki o zaman dünden daha çok Allah’a yaklaşırız.

Çünkü asıl mesele ölmek değil kardeşim…

Ölmeden önce uyanabilmek.

O da nasip olana ….

Selam ve dua  ile

  • Related Posts

    Doğru Muyduk Bugün?

    Read more

    Dürüstlük, Müslüman’ın süsüdür.

    Read more

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir