Beyin…

Beyin…

O karar veren, hatırlayan, seni sen yapan o mucizevi organ.

Her anını, her duygunu, her fikrini yöneten sessiz kahraman.

Ve biz, her gün onu incelikle, özenle, hatta zevkle yok ediyoruz.

Üstelik farkında olmadan değil — bilerek, isteyerek, afiyetle.

Hazırsan, beynini adım adım nasıl sabote edeceğini öğrenelim:

Tatlılar, pastalar, renkli içecekler… Hepsi masum görünür.

Ama her kaşık şeker, bir tutam unutkanlıktır.

Bir süre sonra beyin öyle bulanır ki, kendi adını hatırlamak bile başarı sayılır.

Afiyet olsun, “beyin sisi”ne hoş geldin.

Beyaz ekmek, makarna, pirinç…

Hepsi “ben zararsızım” der, ama beyin hücreleri perde arkasında ağlar.

Bir anlık enerjiyle parlayan zihin, saniyeler sonra sistem hatası verir.

Doydun ama aptallaştın. Ne muhteşem bir takas, değil mi?

Hamburgeri ısır, patatesi daldır, kolayla yıka…

Ve beynine şu mesajı gönder: “Seni artık umursamıyorum.”

Trans yağlar nöronların arasına sızar, “artık ben yönetiyorum” der.

Düşünceler ağır çekime geçer, kararlar bulanır.

Ama en azından menü büyük boy!

Bu yağlar sinsidir; sessizce, yağlı bir ölüme davetiye çıkarır.

Bir kez hüküm sürdü mü, mantık, hafıza, dikkat — hepsi tek tek susar.

Ama kızartmalar çıtır çıtırdır, değil mi?

İhanet bazen en güzel kokularla gelir.

Üç kahve, iki enerji içeceği…

Gözler açık, ama beyin “ben artık offline’ım” der.

Uyumazsın, ama dinlenemezsin.

Bir süre sonra uyanık bir zombiye dönüşürsün: konuşursun, ama içeride kimse yoktur.

Alkol, beynin üstüne dökülen zarif bir asit gibidir.

Yavaş işler, sessiz çürütür.

Her yudumda hafıza erir, karakter çözülür.

“Bir kadehten bir şey olmaz” diyenlerin beyni çoktan emekli olmuştur.

Alkol dost değil, içerden fetheden bir düşmandır.

“Biraz daha tuz serpelim mi?”

Tabii! Çünkü beyne giden kan azaldığında düşünmek gereksiz bir lükstür.

Yüksek tansiyon, düşük farkındalık.

Beyin fısıldar: “Ben nefes alamıyorum.”

Sen ise dersin: “Ama çok lezzetli olmuş!”

Diyet içecekler, “sıfır kalori, maksimum kimyasal.”

Beyin serotonin ister, sen ona laboratuvar ürünü verirsin.

Sonuç? Ruh hali çöker, kimya karışır.

Ama en azından “fit” görünürsün(!).

Tatlı krizine girip bir şişe şurup yüklü içecek açarsın…

O sırada beynin, “Ben ne yaptım sana?” diye ağlıyordur.

Tatlı ama yavaş bir çöküştür bu.

“Biraz küf kime ne yapar?”

Beyin hücrelerin bu cümleyi duyunca kahkaha atar.

Küf toksinleri sinir sistemine girer ve hücreleri tek tek öldürür.

Doğallık güzeldir, ama çürümüş doğallık doğrudan ölüm emridir.

Beyin, her lokmada seni izler.

Sen hamburgeri ısırdığında o fısıldar: “Yine mi sen?”

Her tatlıda biraz daha yavaşlar, her içecekte biraz daha susar.

Ve bir gün gelir…

Artık düşünmez.

Sen hâlâ “Ben iyiyim.” dersin.

Ama içerdeki ses çoktan kaybolmuştur.

  • Related Posts

    L’Automne

    Read more

    Hüznün En Güzel Hâli🍂🍂🍂

    Read more

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir