Hayatın telaşı içinde en çok ertelediğimiz şey, Allah’ın bize verdiği nimetlerin farkına vararak yaşayacağımız huzur ve mutluluğumuzdur.
İşler birikir, sorumluluklar çoğalır ve biz “daha sonra” diye düşünürüz; ibadetimizi, dua ve zikirle geçirilen zamanımızı, sevdiklerimizle paylaşacağımız hayırlı vakitleri…
Sanki mutluluk ve huzur, bir görev değil de lüks bir ödülmüş gibi, sonradan gelmesi gereken bir şeymiş gibi davranırız.
Oysa mutluluk, Allah’ın verdiği nimetleri fark etmekle başlar ve ertelenmeyecek kadar değerlidir.
Günü ibadetle, dua ile, güzel sözlerle aydınlatmak, sevdiklerimizle hayırlı vakit geçirmek, uzun zamandır ertelediğimiz iyilikleri yapmak…
Bunlar, hayatın kendine dair hatırlatmalarıdır.
Mutluluk ve huzur, büyük planların veya meşguliyetlerin peşinde kaybolmamalıdır.
Kendi mutluluğumuzu önemsemek bencillik değil; Allah’ın bize verdiği nimetleri hakkıyla yaşamanın bir gereğidir.
Kendimize ve ruhumuza zaman ayırmak, ibadetle, zikirle ve güzel işlerle meşgul olmak, hem kalbimizi hem de bedenimizi güçlendirir.
Küçük bir dua, gönülden edilen bir iyilik, hayatın karmaşasında bir sığınaktır.
Bugün, “daha sonra” demek yerine, Allah’ın verdiği nimetlere şükrederek ve sevdiklerimizle hayırlı vakit geçirerek kendi mutluluğumuza dokunabiliriz.
Küçük adımlarla da olsa ibadet etmek, iyilik yapmak, gönlümüzü hafifletmek…
Hayat, ertelemeye gelmez; mutluluk ve huzur, Allah’la ve O’nun rızasıyla şimdi yaşanır.