Selamun aleykum
Hilekâr denince akla genellikle hile yapmayı alışkanlık hâline getirmiş, kolay yoldan kazanmayı marifet sayan kişiler gelir.
Hilekâr dediğin kişi, hayata “Emeğe ne gerek var, kestirme yol varken?” diye bakan özel bir canlı türüdür. 😉
Özellikle oyunlarda hile programı kullananlar, günlük hayatta çıkarı uğruna kuralları çiğneyenler ya da kısaca “hileci, üçkâğıtçı” dediğimiz kimseler…
Hepsinin ortak bir özelliği vardır: Emek yerine kestirme yolu tercih etmek.
Aslında hilekâr dediğimiz kişiler, kazanmayı o kadar sever ki bunun hak ederek olup olmaması pek umurlarında değildir.
Önemli olan sonuçtur.
Bu yüzden de dürüst insanların sabrını sınar, güvenini kemirirler.
Topluma verdikleri mesaj nettir: “Ben kazanayım da nasıl olursa olsun.”
Kötü bir örnek… ama ne yazık ki sık gördüğümüz bir örnek.
Genel anlamıyla hilekâr; doğruluk yolunu bırakıp kısa yoldan işler kolaylaşsın diye kıvranan, kendi menfaatini başkalarının hakkından üstün tutan kişidir.
Emeksiz başarı ister ve bunun için de hiç çekinmeden dolambaçlı yollara sapar.
Bazen öyle özgüvenle davranırlar ki, sanki her şey kendi zekâlarının eseriymiş gibi görünmeye çalışırlar.
Hile yapmak kolay, zor olan alnının akıyla yürümektir as olan.
Hilekâr; doğruluk ve emekten uzaklaşıp kısa yoldan sonuca ulaşmayı hedefleyen kişidir.
Çoğu zaman kendi çıkarını başkasının hakkından üstün tutar.
Bu nedenle hilekâr davranış, yalnızca bireysel bir tercih değil, toplumsal yapıyı zedeleyen ciddi bir sorundur.
Ama işin ilginç tarafı şu: Hilekârlar istemeden de olsa bize bir şey öğretir.
Onlar sayesinde dürüstlüğün, emeğin, helal kazanmanın ne kadar kıymetli olduğunu daha iyi anlarız.
Çünkü onların başarısı geçicidir; köksüzdür.
İçten içe de bunun farkındadırlar.
Yakalanma korkusu, yaptıklarının değersizliği ve kendi başarılarına duydukları güvensizlik hep içlerinde durur.
Kısacası en çok kendilerini kandırırlar.
Hilekârın hayatı kolay görünür aslında: Emek yok, ter yok, sadece “Nasıl kıvırırım?” düşüncesi.
Ama içlerinde gizli bir yük vardır
Dışarıdan bakınca rahat görünseler de aslında içlerinde sürekli bir tedirginlik taşırlar: Yakalanma korkusu,
başarılarının değersizliğini hissetme ve kendi başardıklarına bile güvenememe hâli…
Tekrar yazayim en çok kendilerini kandırırlar.:)
Toplumsal açıdan bakıldığında ise hile ciddi zarar verir.
İnsanlar birbirinden şüphe etmeye başlar, güven duygusu zayıflar, adalet hissi çürür.
Emek veren kişi değersizleşir.
Oysa toplumları ayakta tutan şey güven, dürüstlük ve alın teridir.
İslami açıdan mesele daha da ağırdır.
Çünkü hile, kul hakkına girer.
Kur’an’da hile yapanlara karşı sert uyarılar yer alır ve Peygamber Efendimiz “Bizi aldatan bizden değildir”
buyurarak hilenin Müslüman ahlakıyla bağdaşmadığını açıkça ifade eder.
Yani hile hem dünyayı hem ahireti kaybettiren bir davranıştır.
Hilekâr…
Kısacık bir kelime ama içinde büyük bir yara taşır.
Çünkü hile, sadece bir oyunu ya da bir işi bozmaz; en çok da insanın kendisini yaralar.
Hile yapan, bir anlık kazanç uğruna hem başkalarının hakkını hem kendi vicdanını çiğner.
Belki dışarıdan bakınca rahat görünür, belki kendini “kurnaz” sanır…
Ama içindeki huzursuzluğu hiçbir başarı örtemez.
Çünkü emek verilmeden kazanılan her şeyin ardında hep bir boşluk vardır.
Dürüst insanın yüreği rahattır.
Çünkü bilir ki: “Ben bunu hak ettim.”
Hilekâr ise bunu söyleyemez.
İçi hep tedirgindir, bir gün yakalanma korkusu hep onunladır.
Toplumda hile çoğaldığında, insanlar birbirine güvenemez olur.
Emek değersizleşir, adalet duygusu zedelenir.
Oysa bir toplumun temeli güven üzerine kurulur; emek ve dürüstlük olmadan hiçbir şey sağlam kalmaz.
Sonuç olarak hilekâr olmak kolaydır.
Zor olan; dimdik durmak, alın teriyle kazanmak ve insanın kendi emeğine güvenmesidir.
Hilekâr kişi kendini çok kurnaz zanneder ama uzun vadede en çok kendisini zarara uğratır.
Çünkü gerçek huzur, alnı ak şekilde “Ben bunu hak ettim” diyebilmektir.
Dürüstlük pahalıdır; bu yüzden herkeste bulunmaz.
Ama unutma: Gerçek başarı, hileyle değil; emekle, sabırla ve temiz bir vicdanla kazanılır.
Sonuç olarak, hilekâr olmak kolaydır; kısa yoldan kazanmak, kestirme yolları kullanmak cazip gelebilir.
Ama unutmayalım ki gerçek değer, emekle ve doğrulukla kazanılan şeyde yatar.
Biz ister iş hayatında, ister okulda, ister sosyal hayatımızda olalım; ne kadar küçük ya da büyük olursa olsun, dürüstlük hepimizin temel dayanağıdır.
Her birimiz, kendi seçimlerimizle hem kendimize hem de çevremize örnek oluruz.
Alın teriyle, sabırla ve temiz bir vicdanla yürüyen insanlar hem kendilerine hem topluma güven verir.
Hile kısa vadede kazanç sağlayabilir ama uzun vadede hem güveni, hem itibarımızı hem de iç huzurumuzu kaybettirir.
O yüzden hatırlayalım: Kazanmak güzeldir, ama hak ederek kazanmak çok daha değerlidir.
Hepimiz, her zaman, hem kendi içimiz hem toplumumuz için doğru olanı seçebiliriz.
Alnımız ak, vicdanımız rahat olsun; çünkü gerçek başarı, hepimizin hakkıdır.
Selam ve dua ile